8 Ocak 2015 Perşembe

Hangisi gerçek İslam.

El Kaide gerçek İslam değil, Müslüman Kardeşler, IŞİD'de gerçek İslam değil. Çünkü bunların tümü Kuran'ı orijinal dilinden okuyor ona göre davranıyorlar. Arap ülkelerinde kadınlar recmediliyor... Yoo onlar da Müslüman değil, çünkü onlar da kitaplarını orijinalinden okuyor, ülkelerini şeriatla yönetiyor ve her şeyi İslam için yaptıklarını iddia ediyorlar. Tabii bu terör örgütlerinin bir kısmı da diğer Müslümanları gerçek Müslüman değiller diye kesiyorlar. Buradan çıkan sonuç her Müslüman fraksiyonu için diğer fraksiyonlar da gerçek Müslüman sayılmıyor, katli caizdir sınıfına giriyor. Dün Mısır cumhurbaşkanı Sisi kelam etmiş; "Nasıl yani biz 1,6 milyar Müslüman kalan 7 milyar gayrimüslimi kesecek miyiz?" Bu İslami deliliğe bir son vermenin zamanı gelmedi mi? 7 milyar insanı 1,6 milyar Müslüman kesemez, hatta eğer bunu denerlerse bu Müslümanlığın sonunu getirir.

Peki nedir yurdum hutbe-i tefsir Müslümanına göre gerçek İslam; günah işleme özgürlüğü olan, yolsuzluğun hırsızlık sayılmadığı (haram olmadığı), hatta el konulan yolsuzluk paralarının "faiziyle" (faiz de haram değil) geri ödendiği, makara kukaranın (Kuran'la dalga geçenlerin hatta savunulabildiği) hoş görülebileceği ama Noel Babanın bıçaklanması gerektiği, millete tasarruf telkini yapanların milyonluk araçlar aldığı, akrabalara torpil yapılmasının caiz olduğu, başında mümkünse halife olarak dini, devleti, her şeyi yöneten bir rte'nin olduğu. Her türlü demokratik hak ve özgürlüğü kısıtlayan, demokrasi yanlılarının kafalarının rahatça, ceza almadan gaz fişekleri ya da sopalarla ezilebileceği, yine demokrasi arayan halka ve yine ceza almadan satır, tüfek gibi silahlarla saldırılabilen, çocuk yaştaki kızlarla dedeleri yaşındaki adamların evlendirildiği, hamilelerin sokağa çıkmasının ayıp olduğu, kadınları eve kapattıran, kadın erkek eşitliğine tamamen karşı, kadınları iş dünyasından çıkaran, eğitim seviyesi dünyanın en diplerinde olan bir ülkede seviyeyi arttırmaya çalışmak yerine, kızlı erkekli muhabbetlerinin döndüğü, kitap, peygamber derslerinin arttırıldığı, bu derslerin ana okuluna bile girdiği, çıkar uğruna serbestçe iftira atılabilen, ölen işçilerin ihmalden değil de takdiri ilahiden öldüğüne inanılan, alkol almanın bütün bu saydıklarım günah sayılmadığı halde en büyük günah olduğunu telkin eden bir öğreti. Diğer bir deyimle, hutbe-i tefsir Müslümanlarına göre hoşgörü dini.

Hutbe-i tefsir Müslümanlarına sorduğunuzda IŞİD, El Kaide, Müslüman Kardeşler hep batı emperyalizminin örgütleri, Yahudi kökenliler. Sınırımızdan cebren ve hile ile geçirilerek IŞİD'in eline verilmiş binlerce TIR dolusu silah ve mühimmat varken biz de mi batı emperyalizminin bir örgütü oluyoruz. Biz derken bu dış politikayı destekleyen %50 de mi batı emperyalizminin bir örgütü... Tamam işgal altındaki yerli medyaya göre Türkiye bu terör örgütlerine yardım etmedi ama Avrupa, ABD ve özellikle de bizim silahlarımızla başı belada olan devletler de uyumuyorlar. Silahların menşeyi belli, bütün dünya nereden geldiklerini biliyor bir tek gerçek Müslüman %50 aksini iddia ediyor.

İki hafta önce Akdeniz'de Libya'daki Müslüman Kardeşler'e Türk silahlarını taşıyan bir gemi yakalandı. Tabii ki herhangi bir yerli basın organından bu haberi duyamadık. Tamam bizim medyanın ve bizlerin bunu yazması yasak, susuyoruz da Libya hükumeti bunu görmüyor mu?.. Hükumet hava sahamıza giren Türk uçaklarını vuracağız diye açıklama yaptığında anında aman efendim uluslararası hukuk deniyor. Uluslararası hukuk öncelikle savaş halindeki bir ülkeye silah yardımı, satışı, hibesi yapılamayacağını söyler. Şimdi diyeceksiniz "Bunu ABD'de, Rusya'da yapıyor" doğrudur, yapıyorlardır ama ardından uluslararası hukuk kurallarına sığınmaya çalışmıyorlar. Sığınamazlar da zaten, Rusya sinsice oturur bekler ABD'de herhangi bir konflikt çıktığında sıcak çatışmaya girer. Biz bu iki devlet kadar büyük değiliz, ne ekonomimiz ne de askeri gücümüz bunlarla kıyaslanamaz. Sadece başımızda megaloman bir yönetici var diye bölgede büyük emperyalist devleti oynamamız ülkemiz için çok tehlikeli bir durum. Kaldı ki bölgeden elde edebileceğimiz hiçbir şey yokken bunu yapmamız tamamen düşüncesizce bir davranıştır.

Bizim sınırlarımız petrolün bittiği yerden çizilmiştir ve bunun da nedeni vardır. Ülkemiz zaten stratejik konumuyla bol bol prim yapabilecek bir ülkedir. Tabii strateji akıllı yöneticiler ister, öyle yok kampüsü külliye yapalım, yok Osmanlıca zorunlu ders olsun gibi kıt zekayla üretilmiş gündem yapmaya benzemez. Başımızdaki gerçek Müslümanlar ülkeyi başta oldukları 13 yıl içinde ekonomik olarak batırmıştır, bakınız ülkemizin son 13 yılda %400 artan dış borcuna. Doğrudur bazı kesimler ülkemizde 13 yıl önce olmayan lüks arabalarda gezebilmektedirler, saraylarda, köşklerde yaşayabilmektedirler ama buna karşılık fakirlik de bir o kadar artmıştır.

Zamanla öğrendik ki bir Müslüman eğer şeriat yönetimiyle yaşamıyorsa kendini günah işlemiş hissediyor. Eline fırsat geçer geçmez tek bir amacı var o da şeriat kurmak. Demokrasi Müslüman için günah bir yönetim şekli. Ne o öyle kadınlar bile gidip oy veriyor... "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" yazıyor mecliste!..

Gelelim gerçek Müslümana; dünyada Müslümanların yaptığı tüm kötülüklere gayri Müslim mihrakların komplosu olarak bakan kişi olarak görünüyor. Tabii ki dünyada bir çok kötü şey oluyor, ABD'de, Rusya'da, İsrail'de, Çin'de dünyanın çeşitli bölgelerinde milletlerinin çıkarı için kötülükler yapıyor. Yalnız Müslümanlar savaşçı değil, barışçı hiç değiller. Gerçek Müslümanların da günün birinde dünyaya ve yaptıklarına bakarken dogmatik bir şekilde suçu diğerlerine atmak yerine kendilerine de dışarıdan, insani yönden bir bakış atabilmelerini diliyorum. Kimse ilgisi olmayan bir dine zarar vermek için kendi insanlarını öldürmez. Bu tamamen suçlu psikolojisiyle atılmış bir iftiradır... Arkadaşlar iğneyi kendinize batırdıktan sonra çuvaldız el atın. Bu da 2015'den dileğim olsun, henüz hakkımı kullanmamıştım.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Yargu, kurgan, balbal, kımız, yuğ, yurt, urug, oguş, boy, bodun, goktanri inanci, atalarkultu inanci, tore nedir?

Yargu: kurgan: hisar, kale

balbal:Eski Türklerde kişinin anılması için mezarının veya bazı kurganların etrafına dikilen taş. 

kımız: at sütünden yapılan bir çeşit alkollü içki. 

yuğ: Türk ve Altay halk kültüründe ve inancında Cenaze Töreni. Yoğ veya Yığ olarak da söylenir. Cenaze töreni, cenaze yemeği gibi anlamları vardır. Yuğ, zaman zaman Ağıt ile eşanlamlı kullanılsa da daha geniş kapsamlıdır, sadece okunan ezgiyi değil, yapılan töreni de ifade eder. 

yurt: çadır, oba, ev.

urug:aileler birliği

oguş: aile

boy:Ortak bir atadan türediklerine inanılan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan. 

bodun: boylar birliği

göktanrı inanci: Şamanizm

atalarkultu inancı: özellikle ilkel dinlere görülen ata ve ecdat ruhlarına tapınma. 

töre: türemek, yaratılmak, düzenlenmek, şekil almak. 

6 Ocak 2015 Salı

Felsefe Dersi

Felsefe hocası önünde bir çok malzemeyle dersini anlatmaya başlar. Önce bir saksıyı golf toplarıyla doldurur ve öğrencilerine saksının dolu olup olmadığını sorar.

Öğrenciler dolu olduğunu söylerler.

Ardından hoca saksıya mucur döker ve saksıyı sallar. Mucur, topların arasındaki boşlukları doldurur. Öğrencilerine tekrardan saksının dolu olup olmadığını sorar.

Öğrenciler tekrardan saksının dolu olduğunu söylerler.

Hoca bu sefer bir torba ince kum çıkartır ve tamamını saksıya boşaltır. Yine saksıyı bir miktar sallar. İnce kum, topların ve mucurun arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrencilerine tekrardan saksının dolu olup olmadığını sorar.

Öğrenciler tekrardan saksının dolu olduğunu söylerler.

Bunun üzerine hoca cebinden iki kutu bira çıkartır ve saksıya boşaltır, öğrenciler gülmeye başlarlar. Öğrencilerin gülmeleri dinmeye başladığında anlatmaya başlar: "Şimdi bu saksının hayatınızı temsil ettiğini düşünün. Golf topları hayatınızın en önemli ögeleri, aileniz, çocuklarınız, tutkuyla bağlı olduğunuz şeyler olsun. Öyle ki hayatınızdaki diğer her şey yok olsa sadece bunlarla hayatınızı doldurabilmelisiniz. Mucur ikincil önemli ögeler olsun, mesela işiniz, arabanız, eviniz.... Kum ise hayatınızın en önemsiz ayrıntıları olsun.

Saksıya önce kum ve bira doldurursanız saksıda golf topları ve mucur için yer kalmayacaktır.

Aynısı hayatınız için de geçerli olacaktır. Eğer tüm zaman ve enerjinizi hayatınızın önemsiz ayrıntıları için harcarsanız önemli ögeler için ne zamanınız ne de enerjiniz kalacaktır. Mutluluğunuzu gölgeleyecek her şeyin bilincinde olmalısınız. Çocuklarınızla oynayın, ailenizin mali planlamasını yapın, partnerinizi yemeğe çıkartın. Bunlara zaman ayırmanıza rağmen hala ev temizlemek gibi ikincil zorunluluklarınız için zaman ve enerjiniz kalacaktır.

Öncelikle golf toplarına, hayatınızın önemli ögelerine dikkat edin! Önceliklerinizi tanımlamalısınız. Geri kalanı sadece kum!"

Öğrencilerden biri elini kaldırır ve sorar: "Hocam bira neyi temsil ediyor?"

Hoca gülümser: "Bunu sormanıza çok memnun oldum. Hayatın tüm zorluklarına rağmen her zaman bir bira için yer bulunduğunu gösterme amaçlı kullandım onu."

Tercüme: Şaman Bayyurt

kaynak: https://www.facebook.com/erwachsenhumor18/photos/a.925561374138252.1073741828.925554477472275/943959418965114/?type=1

Neden zorunlu Osmanlıca.

Devlette türkuaz uygulaması yıllar önce milli takımımıza türkuaz forma giydirterek başladı. TL oldu günün birinde Avro sembolü gibi bir sembol. Oradan, buradan T.C. ibareleri kaldırıldı. Küçük aralıklı bir cami ağı kuruldu. Atatürk ve İsmet Paşa'ya iki ayyaş denildi. Bayrak satıcısı tutuklandı. akapenin polisi halka Atatürk'ün piçleri diye sadırdı. Gericiliğin üniforması türban Çankaya'ya da çıktı, meclise de girdi. Kadınların kapanması için bir çok çalışma yürütülüyor. Sıkmabaş olup akapeye üye olanlara bizlerin ceplerinden maaş bile bağlandı. Çoğu lise imam hatip lisesine dönüştürüldü. Din dersleri ana okuluna kadar indirildi. Okul müfredatlarında din dersleri arttırıldı. Fen derslerinin zorunluluğu tartışılır oldu. Yolsuzluklar günah kategorisinden çıkartıldı yerine hamile kadınların sokakta gezmesi ayıp oldu. Oylar satın alınır oldu, milli irade milli koyunlara dönüştürüldü. Demokrasiden bizi en çok uzaklaştıran önce Evren'in koyduğu %7 ardından akapenin arttırdığı %10 seçim barajı uygulaması devam ediyor. Artık atamızın mirası Çankaya da tedavülden kalktı, ülkemiz kaçak saraydan paralel başbakan tarafından yönetiliyor. Hedef başkanlık yasası çıkartılarak tüm demokratik yapıyı çökertmek. Sonuçta cumhuriyetimizin tüm değerlerine akape tarafından defalarca tecavüz edildi. Cumhuriyetimizin önemli değerlerinden biri de dilimizdir ki son zamanlarda cumcumumuz ona da göz dikmiş durumda. akape Türk düşmanlığını her fırsatta gözler önüne seriyor.

Gelelim Türklerin Osmanlı'daki yerine. Devletin yönetim kademelerinde hiç olmayan bir halk. Osmanlı devleti bir Arap, Pers imparatorluğuydu, Türkler imparatorluk için manyak olduklarından dolayı iyi askerler olarak görülüyorlardı. Ölüme gönderilen piyonlardı. cumcumumuzun gelmek istediği nokta da bu. 

Osmanlıca hepimizin bildiği üzere tamamen Arapça ve Farsça'dan devşirilmiş, sarayda kullanılan yapay bir dil. Yazı dilinde sesli harfler kullanılmadığından yazılan şeylerin doğru anlaşılması sadece şansa bağlı. Alfabesi Arapça.

Şimdi cumcum ister ki tüm halkımız Osmanlıca öğrensin, öğrenemeyen de öğrenemesin, günü geldiğinde resmi dilimizi de değiştirsin cehalet arttıkça artsın, kendisi de hem halife, hem şeyhülislam, hem de padişah olsun. İşte bu nedenle zorunlu Osmanlıca...

5 Ocak 2015 Pazartesi

Dindar ve dinci sözcükleriiyle sanatkar ve sanatçı sözcüklerinin arasındakine benzer bir bağ var mıdır.

Sanatkar daha çok zanaatkar için kullanılır, ikisi de sanat sözcüğünün iki dilden aynı aklama gelen -kar ve -cı eklerini alıp sanat icra eden kişi anlamına bürünmüşlerdir. Sanatkar daha çok bakır dövmek, ahşap oymak gibi kaba sanatları yapan kişilere deniyor. Sanatçı da yaygın kullanımında komik bir şekilde pavyonlarda şarkı söyleyen travesti ya da kadınlara deniyor. Tabii sanatçının bir de entellektüel kesimde gerçek anlamında kullanımı var ki müzik, edebiyat, bale, tiyatro gibi bir sanat dalını icra ya da inşa edene deniyor. Şimdi tabii bunların hiçbiri dindar ve dinci alakasına sahip değil. -cı eki oldukça değişken anlamlarda kullanılan bir ek. Mesela arabacı dediğimizde arabayı kullanan kişiden bahsederken tüpçü dediğimizde tüpü satan adamdan bahsederiz hatta lağımcı dediğimizde yolu kazıp kanal döşeyen kişiden bahsederiz. -cı eki kısaca başına gelen isimle olan herhangi bir ilgiyi ifade ediyor ör. satıcı, icracı, inşacı vb. Akılma gelmişken İngilizceci ya da kimyacı da yine çok farklı bir ilgiyi ifade ediyor. Aslında -kar'dan çok -dar ekine benziyor -cı eki. Manidar, veznedar, haznedar, dindar da sadece bir ilişki olduğunu gösteriyor ve o ilişki başa gelen isme göre değişiklik gösterebiliyor. Tabii yine de bazı aynı isimler için Arapça'dan gelen -dar ve Türkçe -ci eki farklı anlamlara da gelebiliyor. Örneğinizdeki dindarda ki -dar eki ilişkiyi dini bütünlük, dinin gereklerini olabildiğince yerine getirme olarak tanımlarken -ci eki pidecide olduğu gibi dini satan, onu maddi çıkarları için alet eden kişi anlamına geliyor. . .

2 Ocak 2015 Cuma

Bugüne kadar iktidara gelmiş hükumetlerimizin hataları nelerdi...

Tümünün en önemli hatası bence toplumun bir kesimine hitap etmeleri, o kesimi savunmaları ve diğerlerini baskıyla susturabileceklerini düşünmeleri oldu. Ben siyasi tarihimizi AP, CHP, MHP, MSP yani Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan döneminden itibaren biliyorum. AP iktidarı şu anki iktidara yakın bir liberalist iktidardı bugünkü gibi dini monarşik otokratik bir yapı yoktu ama yine de ölen işçilerin ya da demokrasi isteyen halkın bir önemi yoktu. Yani halkın kocaman bir kesimi dışlanmıştı. CHP hükumetleri zaten her zaman Kürtlerin başını ezmeye çalışmış ve tabii ki son tahlilde başarılı olamamıştır. 80 cuntasından sonra gelen aşırı liberal ve ahlaksız hükumetler de aynı geleneği sürdürmüş hatta Özal seçim barajı koyarak AKP hegemonyasının yolunu açıp demokrasiyi ülkeden biraz daha silmiştir. Çiller de Özal'dan çok farklı değildi yine toplumun yarısını dışlamıştı. Şu an devleti yöneten kukla hükumetin durumu zaten görülüyor, toplumun %10 kadar kısmı bunları tutuyor destekliyor, destekleniyor, %40 gibi bir kısmı çeşitli şekerlerle ya da tehditlerle avutuluyor, zorlanıyor. O kesimi bir de dinden belden aşağı vuruş yaparak bir miktar temsil ediyor ki aslında ölen işçilerin, üç beş Mehmet'in bir anlamı olmadığını da defalarca söylediler. Geri kalan %50 iktidarca resmen köstekleniyor ve temsil edilmiyor. 

Tabii bunların hepsi batan imparatorluğun torunları olarak bizde demokrasi kavramının gelişmemiş olmasından. Demokrasi salt çoğunluğu cebren ve hile ile ele geçirip asarım da keserim de demek değildir. Tamam iktidar partisi çoğunluğu elinde tutar ama muhalefetin de muhalefet yapacak yeri olur. Bu da sadece daha dengeli bir milletvekili dağılımıyla olabilir. Meclisten bir yasa geçirileceği zaman yasa tartışılır, muhalefet partileri de ikna edilir ve yasa uzlaşmayla meclisten geçer. Bizdeki sistem şöyle işliyor; partimin yasa teklifi var, okumama, dinlememe gerek yok, banko evet. Muhalefet partisinin herhangi bir teklifi var, okumaya, dinlemeye gerek yok, banko hayır. Bu derece sahtekar olan bu kişileri de halk seçiyor, eğitim şart... Normal bir demokrasi işlediğinde yani seçim barajı olmasa mesela, seçim bölgeleriyle matematiksel oynama hakkı iktidar partisinde olmasa, mecliste daha dengeli bir dağılım oluşsa halkın tümü temsil edilebilir. 

Diğer bir hata her siyasi partinin devletin en alttaki müstahdemine kadar kadrolaşmasıdır. Modern demokrasilerde işini iyi yapan bakanlar dahil kadrolar iktidar değişse de yerlerinde tutulurlar, oralara yeni, ne olduğu bilinmez insanlar getirmek milli servete kocaman zararlar verir. Kaldı ki her iktidar geldiğinde yetkin olmayan birkaç kişiyi ayıklayıp yerine daha yetkin kişiler getirdiğinde kadrolar da mükemmelleşir ve iyi işler. Bizde özellikle sağ iktidarların kadroları mevkilere yeme amaçlı getirilir, devlet malı deniz yemeyen domuz mantığıyla tüm kaynaklarımız sömürülür. Sadece devletin kaynakları değil halk da rüşvetlerle ekstradan soyulur. 

Allah sonumuzu hayreyleye, dinimiz amin.

Sanat gerekli midir?

Gereklilik ilginç bir tabir, insana gerekenler sırasıyla; 
  • Hava
  • Su
  • Besin
  • Hareket
  • Uyku (Barınma)
  • Seks

Bunlar sorunsuz ya da az sorunlu şekilde sağlandıktan sonra modern insanın kültürel evrimi sonucu ortaya çıkmış olan ihtiyaçları başar.
  • Eğitm
  • Sanat
  • Spor

İlk ona girdiğine göre tok ve başının üstünde bir çatısı olan çağdaş insan için gerekli aç ve/veya sokakta yatan insan için gereksizdir.

Nasıl bir Türkiye isterim.

  1. Kültürlerin kaynaşabildiği en azından birbirlerine karşı olmadığı,
  2. Din, dil, renk, ırk ayrımı yapılmayan, bir ateistin ya da Yahudi'nin, Ermeni'nin en az bir Müslüman kadar değerli olduğu,
  3. Yollarının düzgün altyapı ve drenajla yapıldığı, çamur ve birikmiş su deryalarının olmadığı,
  4. Kaldırımlarının 100 yıllık dayanıklılıkta yapıldığı,
  5. Standardize olmuş çağdaş eğitim sistemine sahip yine de çağdaş alternatif eğitim sistemlerine açık bir sisteme sahip,
  6. Bilime, bilgiye saygı duyulan ve onların teşvik edildiği,
  7. Çocuklara tecavüz edilmeyen, onlarla evlenilmeyen,
  8. Kadınlara da aynen tecavüz edilmeyen, dövülmeyen, öldürülmeyen,
  9. Katil, tecavüzcü, orantısız güç kullanıcı, hırsız, soysuz, hortumcu, irticacı, din tüccarı, para sıfırlayıcı, kupon arazi isteyicilerin gereken tesislerde ağırlandığı,
  10. Trafik kurallarına uyulan,
  11. Kırmızı ışıkta çaktırmadan geçilmeyen,
  12. İş güvenliğinin gelişmiş ülke standartlarına uygun olduğu,
  13. Vergi kaçırılmayan ama vergilerin saçma yollar yaparak, kömür vb. dağıtılarak seçim malzemesi yapılmadığı,
  14. Torun Center, Quasar gibi TOKİ gölgesinde kentin cücüğünün yenmeyip oralara park yapıldığı,
  15. Soytarıların belediye başkanlığı yapmadığı,
  16. Valileri yalan söylemediği hatta kavas bile demediği,
  17. MİT tırları, Kızlay ve THY aracılığıyla IŞİD gibi korkunç bir terör örgütüne destek sağlamayan,
  18. Deniz yolunu kullanmak yerine rant hırsıyla 3., 4. Köprülerin yapılmadığı ve bunlarla övünülmediği,
  19. İsteyen herkesin sahte saygınlık devşirmeye yarayan üniformalar hariç her şeyi giyebildiği,
  20. Tüm cadde ve sokaklarında herkesin can, mal, ırz güvenliğinin devletin vahşet güçleri değil de halkın sağduyusu sayesinde sağlandığı,
  21. Hamile kadınların sokakta gezmesinin kınanmadığı,
  22. Okula kızlı erkekli gitmenin bir mahsurunun olmadığı,
  23. Laik olan,
  24. Hastahane ve okulların dini ibadethanelerden çok daha fazla olduğu ve gerçekten toplanan vergiler çarçur edilmeyeceğinden ücretsiz tıbbi ve eğitim hizmetlerinin verildiği,
  25. Cinsel özgürlüğün de olduğu ve sokakta açlıktan kudurmuş gibi gezen magandaların olmadığı,
  26. Öğretmenlerin gerçekten akıllı insanlardan seçildiği ve eğitimin kalitesinin İskandinavya ya da Güney Kore kadar olduğu,
  27. Yatarak para kazanma zihniyetinin devlet güçleriyle önlendiği ve devlettekilerin de bunu yapmadığı,
  28. Tüm devlet mercilerinde siyasi kadrolaşma yerine merciye uygun uzman insanların çalıştığı ve bunların her seçimde değiştirilmediği,
  29. Demokratik hakların özgürce kullanılabildiği, devletin vahşet güçleriyle bastırılmadığı,
  30. Ölen işçilerin cezalandırılmadığı, fıtrat sözcüğünün sözlükten çıktığı,
  31. Yükselen eğitim seviyesiyle bilim yapılan, icatlar yapılan,
  32. Üniversitelerin özerk olduğu ve hükumet tarafından manipule edilmediği,
  33. Yargının da bağımsız olup hükumete bağlanmadığı,
  34. Ordunun da olmayan delillerle hükumet emriyle içeri atılamadığı,
  35. Montaj olmayan kayıtların ortaya çıktıklarında devlet tarafından da montaj değildir olarak ilan edildiği,
  36. Basın toplantılarına tüm basının çağrıldığı,
  37. Hükumetin basın üstüne baskı kurmadığı,
  38. İnternet'in tamamen serbest olduğu,
  39. Sansür denen sözcüğün de sözlükten silindiği,
  40. Bütün bu güzelliklerle artan milli gelirin daha eşit dağıtıldığı,
  41. Kimsenin kanlı kömüre, bozuk makarnaya, 1 gram altına muhtaç olup, onun bunun götünün kılı olmadığı,
  42. Çiftçinin desteklendiği, yerli tohum kullanmasının serbest olduğu, tarım için bile dışarıya bağımlı olunmayan,
  43. Aç çiftçinin kendini aç bırakan hükumeti her seferinde seçmediği,
  44. Herkesin okuma yazma bildiği,
  45. Herkesin istediği dilde özgürce konuşabildiği,
  46. Nüfusu ülke nüfusunun %10'unu geçen halkların dillerinin resmi dil ilan edildiği,
  47. İbadethane yapılacaksa tüm din ve mezheplerin ibadethanelerinin yapılabildiği,
  48. Tüm din ve mezheplerin din eğitimini almanın olanaklı olduğu ama bunların okullarda değil isteyenlerin ibadethanelerinin organizasyonlarında alabildiği,
  49. Camilerde hoparlör değil de geleneksel şekilde müezzinlerin şerefeden ezan okuduğu,
  50. Hiçbir dinin devlet nezdinde de kayrılmadığı,
  51. İnsanların dürüst olduğu, bir anket yapıldığında bizim ülkemizde de insanların %98'inin insanlara güvenilir dediği,
  52. PISA araştırmalarında Meksika'dan sonra sonda ikinci değil de belki ilk onda olan,
  53. İnsanların daha çocuk yaşta spor ve sanat kaabiliyetlerinin değerlendirildiği,
  54. Sanatçıların bıçaklanmadığı, galerilerin basılmadığı, sanata değer veren, sanatçısını koruyan bir halkın yaşadığı,
  55. Elektriğin durup dururken kesilmediği,
  56. Musluktan akan suyun gerçekten içilebilir olduğu,
  57. Eşcinselliğin, biseksüelliğin, travestiliğin hastalık olarak görülmediği, onların da topluma entegre olabildiği,
  58. Her türlü engellinin de desteklendiği, şehirlerin, iş yerlerinin onlara uygun düzenlendiği ve engellilerin de hayata entegre olduğu bir Türkiye sanırım en azından benim için yeteri kadar iyi olurdu.
Yaz yaz bitmez ki, yeni Türkiye ve ileri demokrasi yalanlarını değil düzgün, çağdaş, mutlu bir Türkiye ve gerçek demokrasi istiyorum.

İstanbul'da depremde en güvenli bölgeler hangileri olacaktır.

Beklenen deprem Adalar fayındaki kırılmadan olacak diye öngörülüyor. Yeni araştırmalar faydaki gerilimin %50'ye yakınının zamanla hafif depremlerle boşaldığını gösteriyor ama istatistik de çok yıkıcı bir depremin önümüzdeki yakın zamanda olacağını gösteriyor. Yani her ne kadar Anadolu plakası son 500 yılda gitmesi gereken yolun yarısını gitmiş görünse de diğer yarısı yıkıcı bir depreme sebep olabilir. Bu fay Google Earth'de de görebileceğiniz Marmara denizinin kuzeyindeki koyu kısım oluyor. 

Deprem

Fayın sıkıştığı kısım Adalar'dan başlıyor, Avcılar'a kadar uzanıyor. Önümüzdeki depremde de Adalar'ın karşısına gelen Maltepe'den fayın İstanbul'dan uzaklaşmaya başladığı Avcılar arasında sahil kesiminin en büyük hasarı alması bekleniyor. İstanbul'un batısı çoğu TOKİ yapımı olan ve sözde TDY 2002 ve 2007'ye uygun yapılmış yapılarla dolu ki bir tanesi 4 sene kadar önce büzüşmeden, deprem ya da kullanım olmadan boş haldeyken çökmüştü. TOKİ'nin yaptığı değil Torunlar inşaatı gibi bulaştığı hiçbir inşaat doğru dürüst kontrol edilmiyor, nitekim o durumlarda devlet hem tasarımcı hem müteahhit hem de kontrolör durumunda oluyor. Bir de devletin yine kendi kontrolü altında yaptığı dolgu alanlar ve üzerlerine yapılan inşaatlar var. Bir müteahhidin kendi kontrolörlüğünü üstlendiği hiçbir şantiyede sahtekarlık ihtimali gözardı edilemez. Hal böyleyken TOKİ'nin bulaştığı tüm yeni yapılar depremde yıkılmaya namzet oluyor. Zaten dolgu alanların üstüne yapılan yapılarda da eğer yapının depreme dayanıklı olmasını istersek kazıklı temeller yapıp o kazıkları da mümkün mertebe kayaya soketlemeliyiz. Kumda vb sürtünme kazıklarıyla da işi çözebilirsiniz, sonuçta Allah'ın kumu, kimse sahtekarlıklarla oraya yığmamış, nispeten homojen bir yapıyla karşılaşırsınız ama TOKİ dolguları çöken duble yollardan sağlam olacak değil. Benzer durum Anadolu yakasındaki Kadıköy - Maltepe arasında da söz konusu. Dolgu olmayan alanlarda TOKİ ya da hükumete yakın çevrelerin bulaşmadığı yapılar bence en sağlam yapılar olacaktır. Yine de faydan ne kadar uzaklaşılırsa depremin etkisi de o kadar azalacaktır. Tepeler tepelerin depremin enerjisini emme özelliklerinden dolayı nispeten sağlam olacaktır. Tepe enerji emer mi ki diyeceksiniz, emer de asıl etkisi yüksekliğin dolayısıyla yapının tepenin eteğinden itibaren daha uzun bir doğal periyoda sahip olması olacaktır. Tepeler nispeten güvenli ama asıl güvenli olan kısım, Sarıyer, Göktürk, Zekeriyaköy gibi İstanbul'un kuzeyindeki yeni yapılanmalar olacaktır.

Tablet alma kılavuzu

Tabletlerde de 
  • Sabit disk kapasitesi (genellikle 16GB ama bazı modellerde SD kartlarla arttırılabiliyor, yanınızda 16 GB'dan fazla veri taşımak istiyorsanız bu özellik sizin için önemli olacaktır.)
  • RAM miktarı (1-4 GB)
RAM'ler için şuradan bench mark testlerine bakabilirsiniz:

  • İşlemci (mimarisi, çekirdek adeti, hızı)
Burada ARM Quad core Cortex A9 1.4GHz ve Intel Dual core Clovertrail+ 1.6GHz karşılaştırılmış. Görüldüğü üzere 4 çekirdekli ama daha yavaş olan işlemci 2 çekirdekli ama hızlı olan işlemciden daha hızlı.

İşlemciler için şuradan Bench Mark puanlarına bakabilirsiniz.

  • Özellikle de işletim sistemleri karşılaştırılmalıdır. (IOS, Android, Windows)
Eğer tabletinizi arada biraz da iş yapmak için kullanacaksanız işletim sistemi sizin için oldukça önemli olacaktır. Windows için olan tüm yazılımlar Android'de yok, sadece daha da küçük bir kısmı IOS için var. Kullanmak istediğiniz yazılımların seçtiğiniz tabletin işletim sisteminde çalışıp çalışmadığına bakmanız gerekir. Hem yazılım üreticileri hem de app store ya da google play bu konuda yardımcı kaynaklar olacaktır. 
  • Çağımızda offline bir bilgisayar insana bozukmuş gibi geldiğinden WiFi özelliği önemli.
  • Flash bellek ya da harici diskleri üzerinden dosya alış verişi yapmayı düşünüyorsanız mutlaka USB girişi olması önemli olacaktır.
Bundan gayrısı;
  • Ekran boyutu
  • Dokunmatik hassaslığı
  • Ağırlığı
  • Aksesuarları (kamera, stilo, klavye)
  • Ve estetiği olacaktır.

1 Ocak 2015 Perşembe

Sünek ve gevrek malzeme nedir?

Beton gevrektir esnemeden kırılır, onu sünek hale getirmek için çelik kullanılır. Çelik sünektir, kırılmadan önce büyük miktarda süner.

Bu durum gerilme/uzama eğrilerinde gözlemlenir. Süneklik çekme kuvvetleri altında kırılmaya kadar olan elastik ve plastik deformasyon bölgelerini ifade eder. Aşağıda çeliğin gerilme/deformasyon eğrisini görüyorsunuz. Plastik deformasyon bölgesi oldukça uzun. Çelik sünek bir malzemedir. 

Malzeme Analizi

Buna karşılık betonun aynı eğrisine bakarsak

Malzeme Analizi

yukarıda yataya yakın görünen plastik deformasyon bölgesi ve yüksek açıyla çıkan elastik deformasyon bölgesinin toplamı nispeten kısadır. Bu malzeme aşikar bir şekilde gevrektir.

Bir de iki eğrinin idealize edilmiş şekillerini üst üste görelim.


Abartılı bir şekilde gevrek malzeme 1mm/mm uzamışsa sünek malzeme 20mm/mm uzamış görünüyor. Gevrek malzemenin plastik deformasyon sınırı sünek malzemeye göre daha büyük bir gerilmeye tekabül ediyor ama ufak bir performans artışından sonra gevrek malzeme kırılırken sünek malzeme sündükçe sünüyor.

Savaş bile çıkartabilir tabii ama hangi ortamda...

Hani ortam şöyle olsa;
Başbakan mı cumhurbaşkanı mı başkan mı her neyse çıksa kürsüye ve dese ki:
-Kardeşlerim Musul'u almak için Irak'a saldıracağız.
Sorsak:
-Neden?
Yanıtlasa:
-Musul Türklerin ve Kürtlerin yaşadığı bir Osmanlı toprağıdır. Vakti zamanında Atatürk de orayı geri almak istiyordu ama harekete geçmek için en uygun zamanda çıkan isyanlar (Nasturi Ayaklanması ve Şeyh Said İsyanı) nedeniyle alamadı. Bizim olan bu muhteşem petrol şehrinin başkalarının elinde olması milli çıkarlarımıza çok aykırı. Musul bizde olsa ülkemizde akaryakıt fiyatları %75 ucuzlar ve bu tüm ürünlere de yansır, refahımız artar, hepimiz rahat ederiz.
Sorsak:
-Nasıl olacak?
Yanıtlasa:
(Fantezi bu ya) Irak şu anda stratejik olarak yalnız, tüm komşularıyla başı dertte ve Musul'a göz dikmiş bir komşusu ya da 1. Dünya devleti yok. Atatürk'ün çaba gösterdiği günden 90 sene sonra aynı fırsat yine doğdu. Bizim de hem dünyadaki saygınlığımız hem de askeri gücümüz üst düzeyde. Zaten Amerika ve AB ile olan hem ticari hem de diplomatik ilişkilerimiz bizim konumumuzu sağlamlaştırıyor. Gelin bu fırsat yeniden doğmuşken hem Türk ve Kürt kardeşlerimizi Arap egemenliğinden kurtaralım hem de refahımızı üçe katlayalım.

Fantezi bu ya ortam da anlattığı gibi gözükse eminim milli çıkarlarımızı ilgilendiren bu konuda ucunda savaş olmasına rağmen kendisine %90 destek bulur.

Sonuçta Kıbrıs Harekatına da hepimiz destek olmuştuk... Ammaa Esad'a tokat atmak istiyorum savaşı bize fazla...

Tarafsız Siyaset Eleştirmeni Olur mu?

Tarafsız siyasi eleştirmen olmaz. Kişi siyaseti eleştirecek kadar bilgiliyse mutlaka bir tarafa da meyilli olur. Zaten bu tarafsızlık merakını da anlamıyorum. Bir demokraside yaşayan her seçmen taraf tutmalıdır. Yoksa herkesin geçersiz oy vermesi gerekir. Taraf olmazsa demokrasi de olmaz. Taraflar olmazsa polemik olmaz, polemik olmazsa gündemde olması, tartışılması gereken konular hiçbir zaman tartışılmaz ve çözülmezler. Demokratik bir ülkede köşe yazarları sesi çıkmayanların sesi olmak zorundadır. Politikayı etkileyecek, ona yön verecek yazılar yazmalılardır. Basın normal olarak demokrasiyi kontrol eden organ olmalıdır ki bunu da zaten ülkemizdeki iktidar partisi de gayet iyi bilerek basını boyunduruğu altına almıştır... .

Satış Danışmanları Ne Yaptığında Sinirlenirsiniz?

Erkek giyim mağazalarındaki satış danışmanlarının (ya da aslında satıcı diyoruz) orada olup yardım etmelerinden gayet memnun oluyorum. Genellikle sattıkları malları tanıyorlar, neyle neyin uyumlu olacağını biliyor ve güzel yönlendiriyorlar. Siz kabindeyken dışarıda bekleyip bu olmadı diğer boyu alayım dediğinizde de koşup getiriyorlar. İndirim yığınında 5 adet mavi gömlek aradığınızda sizinle beraber gelip onları da arıyorlar. Amaçları tabii ki satış yapmak ama ben mesela müşteri olarak aynı dükkana gittiğimde aynı satıcıyı bulup bana yardımcı olmasını istiyorum. Dolayısıyla hem müşterisini doğru yönlendiren ve en kaliteli hizmeti sunan satıcı hem de kaliteli hizmeti alan müşteri kazanmış oluyor. 

Ne yaptıklarında sinirlendiğime gelince onu da bir örnekle anlatmak istiyorum. Ofisime yazıcı almak için Teknosa'ya gittim iki orta boy renkli lazer yazıcı ilgimi çekti. Satıcıya sordum bununla bunun fiyatı hariç farkı ne diye. Bu daha hızlı yazıyor dedi. Tabii fiyatın uygun olup olmadığını anlamak için sordum bu dakikada kaç sayfa yazıyor diğeri kaç sayfa diye. Zalah "şimdi atıyorum bu 20 sayfa yazıyorsa... " diye cümlesine başladı, "Atma" dedim ve Vatan Bilgisayara gittim. Sattığı ürünü tanımayan satıcı insanı sinirlendiren satıcı oluyor.

Aşkın Evreleri

Tabii ki aşkın evreleri de giriş, gelişme ve sonuçtur. Giriş bölümünde gözünüz hiçbir şeyi görmez, benim olsun, benim olsun düşünceleri içinizi kemirir. Gelişme bölümünde mutlusunuzdur ve sahip olduğunuz ilişki sizi her açıdan tatmin eder. Sonuç bölümünde aşk azalmaya, ilişkinin çarpıklıkları, uyumsuzluklar otaya çıkmaya başlar. Bu evreye kadar bir çocuk yapmış ya da evlenmişseniz çok mutlu olmasanız da ilişkiyi bir süre götürürsünüz. Eğer çocuk ya da evlilik olmamışsa karşılıklı tahammülsüzlüklerle ilişki törpülenir ve biter. Evrelerin uzunluğu her çifte göre değişir. Çok dindar insanların ikinci evreye geçebilmesi bir askerlik boyu bile sürebilir. İkinci evrenin uzunluğu da saatlerden yıllara kadar değişebilir. Hatta bu evrenin tadı bir ömür boyu bile kalabilir damakta. Üçüncü evre de gerçekten tahmini bir uzunluk verilebilecek bir evre değildir. Kimileri yıllarca boşanmaya uğraşır, kimi alır ceketini gider, uğraşı avukat verir. Kimi aile terapistiyle şansını zorlar, kimi de antidepresanlarla tahammül seviyesini arttırır.