Yazan: Şaman Bayyurt
Bir şehri
anlatmaya bu yönünden başlanmasa daha iyi olur belki ama Viyana bunu böyle hak
ediyor.
Viyana kışları
çok depresif bir şehirdir. Şehir merkezini dış semtlerden ayıran üzerinden U6
metro hattının geçtiği Gürtel tabir edilen kemerin altındaki gasthaus'larda
eski Viyanalılar kafa çeker ve gerçekten derin depresif sohbetler ederler,
oralara gidilmesi daha çok hareket etmeyi, gülmeyi, eğlenmeyi seven Akdeniz
insanlarına tavsiye edilmez. Tabii ki bu hareketli şehrin bir tek depresif yüzü
yoktur. Gece hayatini sevenler için Viyana'da gidilebilecek birçok klüp
bulunur, Camara (Neubaugasse), El Dorado (Johannesgasse), Floridita
(Johannesgasse), Moulin Rouge (Walfischgasse) bunların arasında sayılabilir.
Şehirde alışveriş İstanbul ayarındaki fiyatlarla olmasına rağmen gece hayati
İstanbul'dan çok daha ucuzdur. Klüplerde bir bira 3-5€, bir coctail 6-8€'dur
(İstanbul’da Reina, 360, Midpoint ve benzeri klüplere gitmiş olanlar bilirler).
Ayrıca şehirde birçok işgal edilmiş bina ve bunların bünyesinde işletilen bar,
klüp, konser salonu/alanı bulunmaktadır, bu mekânlarda hem dünya yıldızlarının
müziği esliğinde eğlenip hem de çok ucuza kafa çekebilirsiniz. Bunların en
önemlileri olarak EKH (Wielandgasse), Arena (Landstrasse), WUK
(Waehringerstrasse) sayılabilir. En güzel ve ucuz olan partiler tabii ki
Avrupa’nın birçok şehrinde de olduğu gibi sadece kulaktan kulağa duyurulan ve
reklamı yapılmayan yine de 10000 kişiye varan ziyaretçi sayısıyla büyük olan
underground ravelerdir. Bir kaç günlüğüne şehri ziyaret eden kişilerin
bunlardan haberdar olması hemen hemen imkânsızdır ki bu da zaten duyuru
şeklinden amaçlanandır. Yaz aylarında şehrin çeşitli yerlerinde halka açık
şölenler düzenlenmektedir, bunlardan en büyüğü ise haziran sonu temmuz başında
Tuna Adası’nda yapılan "Donau İnsel Fest"dir. Bu şölene giriş
ücretsizdir ve orada dünyada en popüler olan genellikle pop sanatçılarını
izleme fırsatı bulursunuz.
Şehrin en
görülesi yapılarından biri 3. bezirk Kegelgasse'deki 1983-1986 yılları arasında
inşa edilmiş Hundertwasserhaus'dır, binanın çok eğlenceli ve değişik bir
mimarisi vardır. Ayriyeten 9. bezirk Spittelau'da ayni sanatçının tasarlamış olduğu
bir çöp yakma tesisi vardır ki eşi benzeri dünyada görülmemiş güzelliktedir. Belvedere
(Landstrasse) ve Schönbrunn (Hietzing) sarayları hele hele Schlosspark
Schönbrunn gerçekten gözlere birer ziyafet sunar. Maria Theresien-Platz'daki
Kunst Historisches Museum (sanat tarihi müzesi) ve Radetzkyplaz yakınındaki
Kunst Haus Wien hem aktüel hem de eski birçok seçkin sanatçının eserlerini
sergilemektedir ki Kunst Historisches Museum gerçekten dünyanın en seçkin
kolleksiyonlarından birine sahiptir, sergilenen ressamlar arasında Raffael,
Bosch, Michelangelo, Rubens, Dürer sadece bir kaçıdır. Schillerplatz'daki
Akademie der Bildenden Künste und Gemäldegalerie (plastik sanatlar akademisi ve
sergi salonu) sanat ve resim tutkunları için mutlaka görülmelidir, burada
Boticelli, Murillo, Rubens ve 14. - 19. yy arası yaşamış daha birçok ressamın
eserleri sergilenmektedir. Rathauplaz'daki meclis binası (Rathaus), Dr.-Karl-Lueger-Ring'deki
Burgtheater, Heldenplatz'daki Hofburg, Opernring'deki Wiener Stadtsoper (Viyana
şehir operası) da opera sevmeseniz bile mutlaka görülmesi gerekli
yapılardandır.
Pahalı, lüks,
havalı alış veriş meraklıları için birçok dünya yıldızının da ayni amaçla uğrak
yeri olan şehrin merkezindeki Kaerntnerstrasse ve Graben bulunmaktadır, bu
bölge gerçekten motorlu araçların girmediği (yani İstiklal caddesi gibi değil)
büyük bir yaya bölgesi olduğu için gezinti için de ayrıca çok hoştur,
sokaklarda çeşitli sokak sanatçılarının gösterileri izlenebilir, istenir ve
yetenek de mevcutsa gösteri yapılıp üç beş kuruş toplanabilir. Civardaki Cafeler
turistik olduklarından gerçekten pahalıdır, Ortaköy fiyatlarıyla kıyaslanabilirler.
Bir de belirtmeliyim ki Kaerntnerstrasse ve Graben'ın kesiştiği yerde yani
Stefan's Platz'da bulunan Stefan's Dom'un (büyük çok güzel ama kasvetli bir
katedral) 20.13 ton ağırlığında 3.14m çapındaki ana çanı Pummerin 2. kuşatmada
atılan 160 Osmanlı güllesi eritilerek 1683 yılında şehrin kurtarılması şerefine
dökülmüştür. Çan, kuleye çok ağır geldiği için sadece yılda bir kez yılbaşı
gecesi saat 12’de çalınmakta ve sesi, Strauss'un Mavi Tuna'si çalınmadan önce
tüm ülkeye radyolardan yayınlanmaktadır. Dom'un dış duvarlarında kuşatmada atılmış
Osmanlı güllelerinin izleri hala mevcuttur ki bu da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın
şehre zarar vermeden ele geçirmeye çalıştığı hikâyesini biraz muallağa sokmaktadır.
İlkbahar ve yaz
aylarında şehir çok güzel, eğlenceli, cıvıl cıvıl bir hale bürünür. Bu aylarda
Stadt Park, Prater, Donau Insel, Lobau (ormanın içinde göle girmek, piknik,
mangal ve gezinti için nefis bir mesire yeri, dikkat! mayoyla giderseniz
herkesin gözü üzerinizde olur, sadece çıplaklar için) ve Viyana’yı çevreleyen muhteşem
güzel koyu yeşil Wiener Wald (Viyana ormanı) gezilmeye değer yerlerdir. İstanbul’un
simgesi olan lale gibi Viyana’nın simgesi olan Riesen Rad (kocaman bir dönme
dolap) Prater'da bulunmaktadır. Viyana Avrupa'nın en iyi metro sistemine
sahiptir, şehrin içinde metroyla saat 5:00-00:30 arasında hem çok çabuk hem de
çok ucuz istediğiniz hemen her yere gidebilirsiniz, geceleri ise
"nachtbus" (gece otobüsü) bulunmaktadır. Taksiler ise, genellikle bir
mercedes ile yolculuğunuzu yapmanıza rağmen yurdumuzun benzer büyüklükteki şehirlerine
kıyasla (1.650.000 nüfus) ucuzdur (2.5€ açılış +1€/km), pazarlık üstüne
geceleri gündüz tarifesiyle de çalışırlar.
Viyana Avrupa’nın
kahve merkezidir, tabii ki başarısız olan Osmanlı kuşatmaları esnasında Avrupa’da
kahve ve ayçöreğiyle (Kipferl) tanışma şerefine nail olan ilk şehirdir. ama Viyana’nın
kahvesinin özelliği bundan gelmemektedir, şehirde musluklardan akan su
ülkemizdeki satın alınabilecek en iyi suların kalitesinde olup içinde sıfır
kireç barındırmaktadır, bunu yıllarca içinde su kaynattığınız çaydanlığınızın
sanki hala yepyeniymişçesine parlamasından fark edebilirsiniz. Bu suyla yapılan
kahve gerçekten tadına doyulmaz olmaktadır. Kahve, Viyana’da grosser brauner
(büyük kahverengi), kleiner brauner (küçük kahverengi), grosser schwarzer (büyük
siyah, içine normalin iki katı kahve koyulur), kleiner schwarzer (küçük siyah,
yine fazla kahveli), verlaengerter (açık, yumuşak kahve) ve cappuccino benzeri
ama çok daha lezzetlisi olan Wiener melange seklinde sunulur, yanında yine
Viyana’nın bir spesiyalitesi olan sacher torte yenirse daha da lezzetli olur. Şehre
gidenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken cafe ise Stephan's Platz ve Schweden
Platz arasındaki Baeckerstrasse'deki cafe Alt Wien'dir.
Viyana’da yemek
de aslında pek pahalı bir şey değildir ortalama 10€'ya karninizi rahatlıkla
birçok Viyana lokantasında tıka basa doyurabilirsiniz, av etleri (özellikle
sonbaharda), domuz kızartması/varyasyonları ve tabii en önemlisi de dana
etinden yapılan Viyana şnitzeli (Wiener schnitzel) Viyana mutfağının sevilen
yemekleri arasında sayılabilir. Bu yemek her ne kadar dana etinden yapılmış
olsa da faize (İslami de olsa faizsiz süpermarket zinciri açılamaz) , cinayete
(töre), dolandırıcılığa (hortum, fener, gemicik), zinaya (önce küçük kızla yap
sonra imama git, 30 kişi bir gence tecavüz et) ve benzerine tamam deyip de yine
de yine de zavallı domuzcuğun günah yükünden korkan bazı tek tanrılı din mensuplarına
tavsiye edilmez çünkü orijinal olarak domuz yağı (schweine schmalz) ve tereyağı
karışımı olan "butter schmalz" da kızartılır, kuşburnu marmeladıyla
yenir müthiş de lezzetli olur. Viyana’nın Avusturya’daki en yaygın ve sevilen yemeği
ise erdaepfelsalat'tir (mayonezli, sirkeli, kornişonlu, soğanlı Rus salatasına
benzer bir patates salatası). Viyanalılar bu salatayla gurur duyarlar, hatta
Viyana’ya Linz yönünden gelirken A1 otobanında şehrin reklam boardlarında
"Wien bleibt Wien, erdaepfel salat bleibt erdaepfel salat" (Viyana
Viyana kalır, patates salatası patates salatası kalır) yazısını
okuyabilirsiniz. En ucuz lokantalar yurdumuzdakinin aksine şehirdeki Çin lokantalarıdır,
bir de baeckerei tabir edilen ekmekçilerde sanki "Avrupa’da simit
bulunmaz" savını çürütmek istercesine gayet makul fiyatlara kepekli, susamlı,
haşhaşlı, tatlı tuzlu bin bir çeşit küçük ekmekçik, çörek, kek, kurabiye, pasta
bulunmaktadır. Bunların hepsi bizi bozar diyenler için ise Avrupa’nın hemen her
kentinde olduğu gibi orada da her sokakta bir döner dükkânı bulunmaktadır,
bunlardan, tavuk kesme makinesi besmeleyle açılarak helalleştirilmiş etten
yapılan ve içine normal zerzevatın yani sıra yoğurt sosu da koyularak ekmek
arasında yenen genellikle gayet de lezzetli olan tavuk ve hindi döneri 1.5-2€
arası fiyatlara alınabilmektedir (tabii bu yukarıda da bahsi geçen tek tanrılı
din mensubu dönerciler ve/veya kasaplar da sevap kefelerinin doluluğu oranında
tavuğun arasına kızarınca aynen tavuk gibi beyaz olan domuz eti karıştırmaktan
da her zaman çekinmemektedirler, din mensupları arasında bol bol skandallar
olmaktadır, neyse ki bilmemek suçtan korumaz ama günahtan korumaktadır).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder