1 Kasım 2014 Cumartesi

Gezi notları: Viyana

Yazan: Şaman Bayyurt

Bir şehri anlatmaya bu yönünden başlanmasa daha iyi olur belki ama Viyana bunu böyle hak ediyor.

Viyana kışları çok depresif bir şehirdir. Şehir merkezini dış semtlerden ayıran üzerinden U6 metro hattının geçtiği Gürtel tabir edilen kemerin altındaki gasthaus'larda eski Viyanalılar kafa çeker ve gerçekten derin depresif sohbetler ederler, oralara gidilmesi daha çok hareket etmeyi, gülmeyi, eğlenmeyi seven Akdeniz insanlarına tavsiye edilmez. Tabii ki bu hareketli şehrin bir tek depresif yüzü yoktur. Gece hayatini sevenler için Viyana'da gidilebilecek birçok klüp bulunur, Camara (Neubaugasse), El Dorado (Johannesgasse), Floridita (Johannesgasse), Moulin Rouge (Walfischgasse) bunların arasında sayılabilir. Şehirde alışveriş İstanbul ayarındaki fiyatlarla olmasına rağmen gece hayati İstanbul'dan çok daha ucuzdur. Klüplerde bir bira 3-5€, bir coctail 6-8€'dur (İstanbul’da Reina, 360, Midpoint ve benzeri klüplere gitmiş olanlar bilirler). Ayrıca şehirde birçok işgal edilmiş bina ve bunların bünyesinde işletilen bar, klüp, konser salonu/alanı bulunmaktadır, bu mekânlarda hem dünya yıldızlarının müziği esliğinde eğlenip hem de çok ucuza kafa çekebilirsiniz. Bunların en önemlileri olarak EKH (Wielandgasse), Arena (Landstrasse), WUK (Waehringerstrasse) sayılabilir. En güzel ve ucuz olan partiler tabii ki Avrupa’nın birçok şehrinde de olduğu gibi sadece kulaktan kulağa duyurulan ve reklamı yapılmayan yine de 10000 kişiye varan ziyaretçi sayısıyla büyük olan underground ravelerdir. Bir kaç günlüğüne şehri ziyaret eden kişilerin bunlardan haberdar olması hemen hemen imkânsızdır ki bu da zaten duyuru şeklinden amaçlanandır. Yaz aylarında şehrin çeşitli yerlerinde halka açık şölenler düzenlenmektedir, bunlardan en büyüğü ise haziran sonu temmuz başında Tuna Adası’nda yapılan "Donau İnsel Fest"dir. Bu şölene giriş ücretsizdir ve orada dünyada en popüler olan genellikle pop sanatçılarını izleme fırsatı bulursunuz.

Şehrin en görülesi yapılarından biri 3. bezirk Kegelgasse'deki 1983-1986 yılları arasında inşa edilmiş Hundertwasserhaus'dır, binanın çok eğlenceli ve değişik bir mimarisi vardır. Ayriyeten 9. bezirk Spittelau'da ayni sanatçının tasarlamış olduğu bir çöp yakma tesisi vardır ki eşi benzeri dünyada görülmemiş güzelliktedir. Belvedere (Landstrasse) ve Schönbrunn (Hietzing) sarayları hele hele Schlosspark Schönbrunn gerçekten gözlere birer ziyafet sunar. Maria Theresien-Platz'daki Kunst Historisches Museum (sanat tarihi müzesi) ve Radetzkyplaz yakınındaki Kunst Haus Wien hem aktüel hem de eski birçok seçkin sanatçının eserlerini sergilemektedir ki Kunst Historisches Museum gerçekten dünyanın en seçkin kolleksiyonlarından birine sahiptir, sergilenen ressamlar arasında Raffael, Bosch, Michelangelo, Rubens, Dürer sadece bir kaçıdır. Schillerplatz'daki Akademie der Bildenden Künste und Gemäldegalerie (plastik sanatlar akademisi ve sergi salonu) sanat ve resim tutkunları için mutlaka görülmelidir, burada Boticelli, Murillo, Rubens ve 14. - 19. yy arası yaşamış daha birçok ressamın eserleri sergilenmektedir. Rathauplaz'daki meclis binası (Rathaus), Dr.-Karl-Lueger-Ring'deki Burgtheater, Heldenplatz'daki Hofburg, Opernring'deki Wiener Stadtsoper (Viyana şehir operası) da opera sevmeseniz bile mutlaka görülmesi gerekli yapılardandır.

Pahalı, lüks, havalı alış veriş meraklıları için birçok dünya yıldızının da ayni amaçla uğrak yeri olan şehrin merkezindeki Kaerntnerstrasse ve Graben bulunmaktadır, bu bölge gerçekten motorlu araçların girmediği (yani İstiklal caddesi gibi değil) büyük bir yaya bölgesi olduğu için gezinti için de ayrıca çok hoştur, sokaklarda çeşitli sokak sanatçılarının gösterileri izlenebilir, istenir ve yetenek de mevcutsa gösteri yapılıp üç beş kuruş toplanabilir. Civardaki Cafeler turistik olduklarından gerçekten pahalıdır, Ortaköy fiyatlarıyla kıyaslanabilirler. Bir de belirtmeliyim ki Kaerntnerstrasse ve Graben'ın kesiştiği yerde yani Stefan's Platz'da bulunan Stefan's Dom'un (büyük çok güzel ama kasvetli bir katedral) 20.13 ton ağırlığında 3.14m çapındaki ana çanı Pummerin 2. kuşatmada atılan 160 Osmanlı güllesi eritilerek 1683 yılında şehrin kurtarılması şerefine dökülmüştür. Çan, kuleye çok ağır geldiği için sadece yılda bir kez yılbaşı gecesi saat 12’de çalınmakta ve sesi, Strauss'un Mavi Tuna'si çalınmadan önce tüm ülkeye radyolardan yayınlanmaktadır. Dom'un dış duvarlarında kuşatmada atılmış Osmanlı güllelerinin izleri hala mevcuttur ki bu da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın şehre zarar vermeden ele geçirmeye çalıştığı hikâyesini biraz muallağa sokmaktadır.

İlkbahar ve yaz aylarında şehir çok güzel, eğlenceli, cıvıl cıvıl bir hale bürünür. Bu aylarda Stadt Park, Prater, Donau Insel, Lobau (ormanın içinde göle girmek, piknik, mangal ve gezinti için nefis bir mesire yeri, dikkat! mayoyla giderseniz herkesin gözü üzerinizde olur, sadece çıplaklar için) ve Viyana’yı çevreleyen muhteşem güzel koyu yeşil Wiener Wald (Viyana ormanı) gezilmeye değer yerlerdir. İstanbul’un simgesi olan lale gibi Viyana’nın simgesi olan Riesen Rad (kocaman bir dönme dolap) Prater'da bulunmaktadır. Viyana Avrupa'nın en iyi metro sistemine sahiptir, şehrin içinde metroyla saat 5:00-00:30 arasında hem çok çabuk hem de çok ucuz istediğiniz hemen her yere gidebilirsiniz, geceleri ise "nachtbus" (gece otobüsü) bulunmaktadır. Taksiler ise, genellikle bir mercedes ile yolculuğunuzu yapmanıza rağmen yurdumuzun benzer büyüklükteki şehirlerine kıyasla (1.650.000 nüfus) ucuzdur (2.5€ açılış +1€/km), pazarlık üstüne geceleri gündüz tarifesiyle de çalışırlar.

Viyana Avrupa’nın kahve merkezidir, tabii ki başarısız olan Osmanlı kuşatmaları esnasında Avrupa’da kahve ve ayçöreğiyle (Kipferl) tanışma şerefine nail olan ilk şehirdir. ama Viyana’nın kahvesinin özelliği bundan gelmemektedir, şehirde musluklardan akan su ülkemizdeki satın alınabilecek en iyi suların kalitesinde olup içinde sıfır kireç barındırmaktadır, bunu yıllarca içinde su kaynattığınız çaydanlığınızın sanki hala yepyeniymişçesine parlamasından fark edebilirsiniz. Bu suyla yapılan kahve gerçekten tadına doyulmaz olmaktadır. Kahve, Viyana’da grosser brauner (büyük kahverengi), kleiner brauner (küçük kahverengi), grosser schwarzer (büyük siyah, içine normalin iki katı kahve koyulur), kleiner schwarzer (küçük siyah, yine fazla kahveli), verlaengerter (açık, yumuşak kahve) ve cappuccino benzeri ama çok daha lezzetlisi olan Wiener melange seklinde sunulur, yanında yine Viyana’nın bir spesiyalitesi olan sacher torte yenirse daha da lezzetli olur. Şehre gidenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken cafe ise Stephan's Platz ve Schweden Platz arasındaki Baeckerstrasse'deki cafe Alt Wien'dir.

Viyana’da yemek de aslında pek pahalı bir şey değildir ortalama 10€'ya karninizi rahatlıkla birçok Viyana lokantasında tıka basa doyurabilirsiniz, av etleri (özellikle sonbaharda), domuz kızartması/varyasyonları ve tabii en önemlisi de dana etinden yapılan Viyana şnitzeli (Wiener schnitzel) Viyana mutfağının sevilen yemekleri arasında sayılabilir. Bu yemek her ne kadar dana etinden yapılmış olsa da faize (İslami de olsa faizsiz süpermarket zinciri açılamaz) , cinayete (töre), dolandırıcılığa (hortum, fener, gemicik), zinaya (önce küçük kızla yap sonra imama git, 30 kişi bir gence tecavüz et) ve benzerine tamam deyip de yine de yine de zavallı domuzcuğun günah yükünden korkan bazı tek tanrılı din mensuplarına tavsiye edilmez çünkü orijinal olarak domuz yağı (schweine schmalz) ve tereyağı karışımı olan "butter schmalz" da kızartılır, kuşburnu marmeladıyla yenir müthiş de lezzetli olur. Viyana’nın Avusturya’daki en yaygın ve sevilen yemeği ise erdaepfelsalat'tir (mayonezli, sirkeli, kornişonlu, soğanlı Rus salatasına benzer bir patates salatası). Viyanalılar bu salatayla gurur duyarlar, hatta Viyana’ya Linz yönünden gelirken A1 otobanında şehrin reklam boardlarında "Wien bleibt Wien, erdaepfel salat bleibt erdaepfel salat" (Viyana Viyana kalır, patates salatası patates salatası kalır) yazısını okuyabilirsiniz. En ucuz lokantalar yurdumuzdakinin aksine şehirdeki Çin lokantalarıdır, bir de baeckerei tabir edilen ekmekçilerde sanki "Avrupa’da simit bulunmaz" savını çürütmek istercesine gayet makul fiyatlara kepekli, susamlı, haşhaşlı, tatlı tuzlu bin bir çeşit küçük ekmekçik, çörek, kek, kurabiye, pasta bulunmaktadır. Bunların hepsi bizi bozar diyenler için ise Avrupa’nın hemen her kentinde olduğu gibi orada da her sokakta bir döner dükkânı bulunmaktadır, bunlardan, tavuk kesme makinesi besmeleyle açılarak helalleştirilmiş etten yapılan ve içine normal zerzevatın yani sıra yoğurt sosu da koyularak ekmek arasında yenen genellikle gayet de lezzetli olan tavuk ve hindi döneri 1.5-2€ arası fiyatlara alınabilmektedir (tabii bu yukarıda da bahsi geçen tek tanrılı din mensubu dönerciler ve/veya kasaplar da sevap kefelerinin doluluğu oranında tavuğun arasına kızarınca aynen tavuk gibi beyaz olan domuz eti karıştırmaktan da her zaman çekinmemektedirler, din mensupları arasında bol bol skandallar olmaktadır, neyse ki bilmemek suçtan korumaz ama günahtan korumaktadır).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder